gerçek kişi ve kurumlarla oldukça alakalı

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Hiçbir işe başlarken nasıl olsa olmaz diye başlamak istemeyiz. Hep bir mücadele peşinde oluruz. İnanırız... Hiçbir ilişkiye de bir gün bitecek gözüyle bakmayız. Hep süreceğini hayal eder, mutlu olmaya çalışırız. Ona da inanırız... Hep planlar yaparız, sonrasının hep güzel olacağını düşünürüz, her an bir aksilik çıkabilir diye düşünmeyiz. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarız. İnanırız...
Ben biliyorum, aslında sizler de biliyorsunuz. İnandıklarımın hepsi hayal ürünü. Çoğu diyelim tamam. Bunu bildiğim halde sürdürdüğüm şeyler neden var bilemiyorum. Bu öleceğimizi bilerek yaşamaya devam etmek gibi bir şey sanırım. Öyle bir dönem yaşıyorum ki hayatımda, güzel demeye dilim gitmiyor, kötü demeye de yüzüm yok. Olmayacak biliyorum. Biliyorum ama yaşıyorum işte. Ne desem bilmiyorum, yazmak istiyorum ama yazamıyorum. İçim de kopan şeyler can bulmak istiyor ama yapamıyorum. Nefes almaya bile cesaretim kalmıyor, sanki her nefesim de elimden uçup gidecekmiş gibi. Boğazım düğümleniyor, ve bir damla yaş yanağımdan süzülüyor. Bu kaçıncı damla? Bilmiyorum, korkuyorum. Çok korkuyorum.

3 Mayıs 2012 Perşembe


"Yok ki sonrası durmuşsa zaman, günün birinde. Bozulmuş kalbin çok kırılmadan, sevmeden geçer zaman..."

o kadar güzel ki o yumuşak sesini hissetmek
her kelimeyle dokunması içinde bir yerlere
iliklerine kadar ısıtır ya seni
öyle bir şeyler işte

belki de sınırları kaldırmanın zamanı geldi, bu kez isteyerek, bu kez bilerek, daha şefkatli, daha tutkulu, sonsuza dek süreceğine inanıp o 'an' ı unutulmaz kılarak,
ve bilerek hayallerin doruğuna çıkmak
asla pişmanlık duymamak
sonra sessizce uykuya dalıp
zamanı durdurmak
hafiften bir damla yaş dökerek
kaldığın yerden devam ederek.
daha güçlü
belki de daha mutlu
huzurlu...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

S'onsuzluk

Bazı anlar oluyor ki insan gerçekten eskiyi çok özlüyor. Birileriyle bir şeyler yaşıyorsunuz, paylaşıyorsunuz sonra araya bir şeyler giriyor ve bir bakıyorsunuz o yaşanılanların şimdiye bıraktığı hiçbir şey yok. İnsan o zaman boşluğa düştüğünü anlıyor. Neden hayatımızdaki herkes geçici sorusuna net bir cevap bulamıyorum. Birilerinin yerine koymak istediklerimiz, ya da koymak zorunda kaldıklarımız, bir gün tek gerçeğiniz oluveriyor. Sonra onlar da gidecek, kuşkusuz... Sonsuza dek onsuz kalacağız bir gün hepimiz.
Fazla değerden mi, istekten mi, kıskançlıktan mı, çaresizlikten mi bilinmez ama bu hep böyle. Sevgili olsun, arkadaş olsun fark etmiyor. Hepimiz gidiyoruz bir yerlere. O an "gerekli" olduğu için varız, sonra başkalarının gerekleri oluyoruz. Başkalarının ihtiyaçları, başkalarının bir şeyleri işte...
Ben hep farklı olsun istedim. Herkesin inandığının dışında bir şeylere inanmak istedim. Birinin hayatında kalıcı olabilirdim, o istedikçe. O birileri beni sahiplendikçe ben onlara daha fazlasını vermek istedim hep. Yeni insanlar yeni hayatlar tanıdıkça anlıyorsunuz bazı şeylerin değerini. Ben de hep beklerdim kim benim değerimi anlar bir gün diye. Boşverin o gün gelene kadar, ben yine birilerinin gerekliliği olmaya devam ederim. Boşverin, siz sevmeyin beni. Ben sizin yerinize de severim hem kendimi, hem sizleri...
Bunlar güçlendirirdi beni eskiden ama artık bir şey hissetmiyorum, hissedemiyorum. Sadece elimde var olanların, hep var olmasını diliyorum umutsuzca.
Yeniler, eskilerin aynası olsun.