gerçek kişi ve kurumlarla oldukça alakalı

18 Aralık 2012 Salı

aklının ardında neler yatar bilmem

Nasıl desem, nasıl başlasam, kelimelerimi nasıl toparlasam karar veremiyorum. Günlerdir yazmak istediklerimi biriktiriyorum ama yazmaya başladığımda kitleniyorum nedense. Aslında yazdıkça açılıyorum. Söyleyemediklerim ve söylemek istediklerim akıp gidiyor sanki parmaklarımın arasından. Aynı şeyleri düşünelim istiyorum hep. Hep biraz daha fazlasını istiyorum ama şikayet etmeden istemeye çalışıyorum. Sonra bana hep güzel bak istiyorum mesela. Ya da o an ne istediğimi anla istiyorum. Saçma sapanlıktan çıkıp yanına koşmak istiyorum. Sonra sen de aynı şeyleri iste istiyorum. Küçük bir çocuğun sevdiği kişiye sığınmak istemesinden farksız aslında istediklerim.
Ne bileyim işte, hep daha çok çok çok sevmek istiyorum. Sanki bitmesine inat, hayata inat, insanlara inat hep daha fazlasını istiyorum. Sen de ister misin ki...
Bazen ben de anlamıyorum kendimi. O zaman daha çok ihtiyacım oluyor aslında sana. Oysaki anlatamadığım binlerce şey varken sadece bunu söylebiliyorum. keşke hep yanımda kalsan. keşke.

3 Aralık 2012 Pazartesi

Aralık

Aralık.. Küçükken ne çok severdim. Doğum günü heyecanı, yeni yıl heyecanı falan çocukluk işte. Yanlış olmasın hala çocuk sayılırım ama artık hüzünlü bir çocuğum. Zamanın hızına yetişemez oldum. Bu kadar hızlı geçmek zorunda mı? Artık hem yeni yaşımı hem de yenı yılı aynı anda kaldıramam gibi.
"Nice güzel senelere... Yeni yıl mutluluk getirsin...!" Nice olan güzel seneler değil sadece yeni rakamların zorlu günleri, mutlu geçen şey ise yıllar değil, sadece anlar...

8 Kasım 2012 Perşembe

1-0

Bir gece, uykum da hiç yok ama yine de yatıyorum. Bakıyorum tavana uzun uzun.Gecenin karanlığında, böyle durmaksızın bir yere baktığınızda tuhaf tuhaf hareket eden şeyler görürsünüz ya sanki böle aşağa indikçe kaybolurlar. Onları izliyordum işte bende. Bir yandan düşünüyordum. Sonra birden kalktım ve aynaya baktım. Işığı açmaya cesaret edemedim. Çünkü göreceğim ben, ben değildim, biliyordum. Kendimle yüzleşmek ağır geliyordu. Aslında genelde hep ağır gelir zaten. Nedeni de kendimize itiraf edemediğimiz değişikliklerimizdir. Her şeyden kaçabiliyordu insan, ama kendinden kaçamıyordu işte. O ışık hiç açılmasa hep kapalı kalsa, yanağımdan süzülen göz yaşlarını bir tek ben hissetsem, bir tek ben bilsem dedim kendi kendime. Açamıyordum ışığı. Gözyaşlarım çoğalıyordu, üstümde yakası paçası dağılmış bir pijama, saçım başım dağılmış, hiçbir şey yapmadan öylece duruyordum aynanın karşısında. Sadece ağlayabiliyordum. Ne mutlu değil mi insanın ağlayabilmesi? Gidiyordu sanki adeta tüm kötülükler. Süzülüp yok oluyorlardı. Temizleniyordu sanki ruhum. O kadar güzeldi ki.. Sanki ışığı açtığımda o büyü bozulucaktı. Açamadım. Yatağma geri döndüm ve ağlamanın verdiği huzurla uykuya dalıp gittim. Sabah kalktığımda bu geceyi unutmayı istedim.
Ben ben değilim ki. Olmak istediğim ben değilim. Olmak zorunda hissettiğim benim sadece. Hayat da bu değil zaten, sadece yaşamak zorunda olduğumuz bölümünü yaşıyoruz. Hayata uyum sağlıyoruz işte bir yerde. Düşünüyorum da eğer dünyada bir şey başkası tarafından yapılabiliyorsa, bir gün siz de yapabilirsiniz. Biliyorum ki hayatın önüne geçmek gerçekten imkansız. İrademiz hayatın karşısında her zaman yenik olacak. Kısacası durum hep 1-0. Uzatmayalım...

27 Eylül 2012 Perşembe

sen-ben

Sen
evet sen
bir köşede bekliyorken
ben
çünkü ben
ayarı bozulmuş tekliyorken
renkler müşkül durumda
ressamlar şaşkın
hiç değişmez bugünlerde
aşk yorgun düşmüş
aşk meşgul
hiç gelmez bugünlerde..

Ben
yalnız ben
tüm virgülleri ararken
sen
zira sen
noktayı koymuştun zaten
...
Bülent Ortaçgil


minik kalbime sığdıramıyorum seni koca adam

ne kendime bir cevap bulabiliyorum, ne etrafımdakilere. yürütmeye çalıştığım şeyin ne olduğunu ben de bilmiyorum. bu kadar zor olmak zorundamıydı ondan da pek emin değilim. ama alışkanlıklardan vazgeçemiyor insan. belki de ben daha çocuğum. sense koca bir adam...
ben acılarımla büyümeye çalışıyorum, sense büyümüş acılarla mücadele ediyorsun.
ben daha elimde kitap sınav oluyorum, sense o sınavlardan çoktan geçtin.
ben her an kendimleyim, sense an, an..
sonra ben daha evden dışarı çıkarken hesap veriyorum, sense o hesapları çoktan kapadın.
ben üzülüyorum ağlıyorum küçük bir çocuk misali her şeyden şikayet ediyorum, sense bütün ağırlığınla katlanıyosun gelmişe geçmişe...

belki de yanlış bu ince detaylarda gizlidir.
ama sevginin nasıl bir şey olduğunu biliyorum ben.
o huzurun o güvenin ne demek olduğunu biliyorum.
elimden gelen hiçbir şey yokken, sevgime sığınıyorum ben.
sığınıcak başka bir şeyim kalmadı çünkü.
onu da kaybetmek istemiyorum.

17 Eylül 2012 Pazartesi

İlla bir başlığım olması gerekmiyor bence, sizce?

Kışın gelmek üzere olmasına inanılmaz seviniyorum. İnsan özlüyor ya, gerçi kış olunca da yaz gelsin of puf moduna giriyoruz ama olsun.
Tuhaf varlıklarız aslında ya da her şey tadında güzel yani. Şimdi böyle okul açılmasına 2 hafta falan var daha. Ne kıştayım ne yazda böyle arada bir yerde.
Her gün gezmekle de olmuyo evde oturup boş durmakla da. Gerçi son zamanlaarda farklı şeyler yapmayı deniyorum, işe de yarıyor denilebilir. O farkılılığın dışında her şey aynı aslında sadece biraz daha büyüyoruz, yaşlanıyoruz belkide. Eskiden yapmadığımız şeyleri yapmamayı öğreniyoruz. Sonra başka şeyler yapıyoruz, yine öğreniyoruz falan derken bir bakmışız toprak olmuşuz. Yani diyeceğim o ki aslında her şey yaşamın bir parçasıyken üzülmek küsmek ağlamak can sıkmak neden bilmiyorum. Oyunu kurallarına göre oynuyoruz aslında. Ne biliyim hayatın elimize verdiği her türlü soyut kurallarla yaşıyorken, bir takım aksilikler oluveriyor. Sonucunda yine bir şeyler oluyor tam mükkemmel dediğin noktada bir aksilik, sonra hayat gülüyor sana tekrar başka bir pencereden. Böyle bir kısır döngü var işte. İyi kötü diye adlandırdığımız her neyse sadece bizim kafamızda bitiyor. Kısacası bütün bunlar hayatın birer özeti. Yap-bozun parçaları gibi işte.
Ne bileyim değişin, büyüyün, olgunlaşın, hatalarınızdan ders çıkarın, başka hatalar yapın ama aynı hataları yapmamaya özen gösterin. Hayata bakış açınız değişsin. Farklı şeyler tanıyın farklı müzikler dinleyin, pencerenizi genişletin.. Yeni insanlar tanıyın ama fazla yakın olmayın o görünmez mesafe her zaman olsun. Çünkü hiç kimse sonsuza kadar yanınızda olmayacak, buna anneniz babanız dahil. Yalnız bunları yaparken karakteriniz sizle kalsın. Karakter değişikliği en kötüsü sanırım. Bana göre tabiiki. Çünkü karakteri oturmamış insan bu dediğim hiçbir şeyi kendi zevkine göre kendi düşüncesine göre yapamaz. Her an değişebilen bir karakterle olmaz yani. O zaten Allah vergisi, fazla kurcalamamak lazım gibime geliyor... Karakter değişikliği özgüven eksikliğinden kaynaklanıyor çoğu zaman. Kendimize güvenimiz sonsuz, karakterimiz de oturmuş olsun. O zaman dimdik ayakta kalmayı başarıyor insan.
Öyle işte yazının öyle belli başlı bir amacı da yok aslında. Sadece fikir paylaşımı diyelim. Dediklerime hiç katılmıyor da olabilirsiniz. Önemlı olan farklı düşüncelerimiz farklı fikirlerimizin olması zaten.
Bir şeylerin devamı için hayatı yaşamayı bilmek lazım diye düşünüyorum. Hepimiz birbirimizden farklıyız, düşüncelerimiz, yargılarımız vsvs. Ama aynı olan tek şey gideceğimiz yer sanırım. Bu yüzden fazla sorgulamak yargılamak gereksiz gibime geliyor. Ne bileyim sonra kimse kimsenin arkasından fazla üzülmesin. Elbet bir gün bir yerde anlaşırız, ya da anlaşmasakta olur.
Yaz kış okul derken buraya kadar nasıl geldim bilmiyorum. Siz en iyisi kendi keyfinize göre takılın :)
Kocaman öpüldünüz

13 Eylül 2012 Perşembe

31 Ağustos 2012 Cuma

yok işte

Güven diye bir şey yok bu hayatta.
menfaat var, çıkar var
kanma var duygularına yenik düşme var
erkek var kız var
yalan var
bide o lanet sevgi var
ve bunlar oldukça ne güven var ne inanç var..

15 Haziran 2012 Cuma

en sevdigimmm


"Çok özelsin, çok istiyorum seni...
sürekli seni yanımda istiyorum
mutsuz olmana dayanamam
vazgecilmezim oldun
her seyim..
bu tatlılığa dayanılmaz
bu dudaklar baskasını istese de öpemez artık
sensizliği düşünmek bile istemiyorum
senin için her gece söylediğim söz, iyi ki hayatımdasın
keşke yanımda olabilsen
yanındayım, seninleyim, seninle olucam
sevdikçe sevesim geliyor
sana dokunmak tetiğe dokunmak gibi, ikimiz için bu söz bence
fonda sıla çalıyor, ev boş geliyor bildiğin..
hep seninle olabilirim
sensiz olmuo
sana sarılıp bırakmayasım var
kokunu özledim yaa
özledim, ölçüsü yok
senı çok seviyorum rum rum rum! "

- ben bunları duydum senden ve asla unutamicağım daha bir sürü şey. daha da unutulmaz olsun istiyorum her şey.. ben daha önce hiç böyle hissetmedim belki de. Bunları tekrar tekrar duymak istiyorum bazen. Hala yanımda olduğun için cok mutluyum. Hep benle kal...

11 Haziran 2012 Pazartesi

Yaz geldii heyoo



Bu sefer güzel şeyler yazıyorum korkmayın :) Yaz geldi deniz güneşş her şey süper olacak diye umut ediyoruz inanıyoruz önceliklee. Şimcik yaz planımdan bahsediyorum. Kısa ve öz.



Haftasonu itibariyle ada beni bekler. Ardından 10 günlük bir yurtdışı derken sonra hoop ayvalık yolcusu kalmasın. Evet, şu 3 plan arasında en ama en çok heyecan verici olan kısmı Ayvalık kısmı benim için. Her şey bitsin ve o güne gelelim istiyorum. Bu arada diğer planlarıma haksızlık etmiş olmiyim ama ada demek benim için deniz güneş demek bir de uzun süre göremediğin dostlarınla saatlerce oturup sohbet etmek, gülüp eğlenmek demek. Şimdilik kulağa hoş geliyor.. :) Ayvalık demek 2 tane mükemmel ötesi arkadaşım ve sevgilim demek. Bol içki denız kum güneş ve eğlence demek :) Yurtdışına gelirsek tatlı bir yorgunluk belki ama yanımda olacak yine 2 tane güzel arkadaşım demek. Yaa böyle işte canlarım. Yaz güzel şey. Bol bol esmerleşip geri dönücem ;) Dertleri kafaya takmıyoruz her şeyi oluruna bırakıyoruz, çok seviyoruz, çok eğleniyoruz, çok içiyoruz her şey güzel olacak diyoruz! Mucukladım hepinizii :))

10 Haziran 2012 Pazar

Süresiz


koca gün geçiyor birlikte,
sarılıyorsun kokusunu içine çeke çeke
gülüp eğleniyorsun saatlerce
sonra...
gidiyorsun, gidiyor
o an, gittiğin an özlüyorsun işte
çok hem de
bir daha görene dek
süresiz
özlüyorsun işte...
tarif edemiyorum belkide
böyle işte.


6 Haziran 2012 Çarşamba

Bu yanılgıdan kurtulabilecek bir kadın olarak hayatıma devam etmek istiyorum sanırım :)

KöşeYastığı

Bu ara gerçekten böyleyim..
"Bir ağlarım bir gülerim
Sanma senden vazgeçerim
Alışamam inan yokluğuna"
-Ajda Pekkan.
Bugune guzel başlamaya çalıştım diğer günlerin aksine. Gülerek uyandım, güzel bir kahvaltı yaptım. Hemen derse oturdum. Dünyanın en huzurlu insanı benmişim rolü yaptım bugün. Hiç sıkılmadan saatlerce ders çalıştım. Gittim mutfağa, kendıme bir şeyler hazırladım. Açtım müziğimi çalışmaya devam ettim. Saate baktım, zaman o kadar hızlı geçmişki.. Bu beni sevindirdi. Cumartesiyi iple çekiyorum çünkü...
Bazen etrafımdaki insanların acılarını görüp hissederek kendi acımı hafifletmeye çalışıyorum. Yetinmeyi öğretiyor insanlar bana. "Daha kötüsü de varmış" demeyi öğreniyorum. Büyüyorum belki de. Şikayet etmemeyi öğreniyorum yavaş yavaş. Belki de yeni bir şeylere alışmayı öğreniyorum. Bazı şeyleri içinde yaşamayı da öğreniyor insan. Mızmızlanmak değil belki ama etrafa hayıflanmak çözüm aramak da aslında hiçbir işe yaramıyor. Zaman geçsin diye mutlu olmaya çalışmak gerekiyormuş. Çünkü mutluyken zaman çok çabuk geçiyor. Çok yönlü bakarsak gerçekten çok üzücü bir durum belki de bu ama şuanda işime yarıyor diyebilirim.
Kimbilir belki daha az sevmeyi de öğrenirim bir gün. Daha yavaş alışmayı, daha çok mutlu olmayı öğrenirim belki. Gözyaşlarımın daha değerli olduğunu anlarım. Şimdi derin bir nefes alıp geleceğe umutla bakmayı öğrenmeye çalışıyorum. Bu ara ihtiyacım olan en önemli şey "geleceğe umutla bakmak" sanırım.



"Bakıyorum aynaya her gece, içim rahat biraz yorgunum sadece. Hayatıma giren herkese, yaşanmış her şeye teşekkürler, büyüyorum sizinle..."-Şebnem Ferah.

2 Haziran 2012 Cumartesi



Upuzun bir yazı yazdım az evvel. Sonra hepsini sildim. Neden sildim bilmiyorum ama içime sinmedi sanki. O kadar uzatmaya gerek yoktu çünkü, sadece biraz sevgi biraz özlem biraz alışkanlık katmıştım içine. Abartmaya gerek yoktu.

9 Mayıs 2012 Çarşamba

Hiçbir işe başlarken nasıl olsa olmaz diye başlamak istemeyiz. Hep bir mücadele peşinde oluruz. İnanırız... Hiçbir ilişkiye de bir gün bitecek gözüyle bakmayız. Hep süreceğini hayal eder, mutlu olmaya çalışırız. Ona da inanırız... Hep planlar yaparız, sonrasının hep güzel olacağını düşünürüz, her an bir aksilik çıkabilir diye düşünmeyiz. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşarız. İnanırız...
Ben biliyorum, aslında sizler de biliyorsunuz. İnandıklarımın hepsi hayal ürünü. Çoğu diyelim tamam. Bunu bildiğim halde sürdürdüğüm şeyler neden var bilemiyorum. Bu öleceğimizi bilerek yaşamaya devam etmek gibi bir şey sanırım. Öyle bir dönem yaşıyorum ki hayatımda, güzel demeye dilim gitmiyor, kötü demeye de yüzüm yok. Olmayacak biliyorum. Biliyorum ama yaşıyorum işte. Ne desem bilmiyorum, yazmak istiyorum ama yazamıyorum. İçim de kopan şeyler can bulmak istiyor ama yapamıyorum. Nefes almaya bile cesaretim kalmıyor, sanki her nefesim de elimden uçup gidecekmiş gibi. Boğazım düğümleniyor, ve bir damla yaş yanağımdan süzülüyor. Bu kaçıncı damla? Bilmiyorum, korkuyorum. Çok korkuyorum.

3 Mayıs 2012 Perşembe


"Yok ki sonrası durmuşsa zaman, günün birinde. Bozulmuş kalbin çok kırılmadan, sevmeden geçer zaman..."

o kadar güzel ki o yumuşak sesini hissetmek
her kelimeyle dokunması içinde bir yerlere
iliklerine kadar ısıtır ya seni
öyle bir şeyler işte

belki de sınırları kaldırmanın zamanı geldi, bu kez isteyerek, bu kez bilerek, daha şefkatli, daha tutkulu, sonsuza dek süreceğine inanıp o 'an' ı unutulmaz kılarak,
ve bilerek hayallerin doruğuna çıkmak
asla pişmanlık duymamak
sonra sessizce uykuya dalıp
zamanı durdurmak
hafiften bir damla yaş dökerek
kaldığın yerden devam ederek.
daha güçlü
belki de daha mutlu
huzurlu...

2 Mayıs 2012 Çarşamba

S'onsuzluk

Bazı anlar oluyor ki insan gerçekten eskiyi çok özlüyor. Birileriyle bir şeyler yaşıyorsunuz, paylaşıyorsunuz sonra araya bir şeyler giriyor ve bir bakıyorsunuz o yaşanılanların şimdiye bıraktığı hiçbir şey yok. İnsan o zaman boşluğa düştüğünü anlıyor. Neden hayatımızdaki herkes geçici sorusuna net bir cevap bulamıyorum. Birilerinin yerine koymak istediklerimiz, ya da koymak zorunda kaldıklarımız, bir gün tek gerçeğiniz oluveriyor. Sonra onlar da gidecek, kuşkusuz... Sonsuza dek onsuz kalacağız bir gün hepimiz.
Fazla değerden mi, istekten mi, kıskançlıktan mı, çaresizlikten mi bilinmez ama bu hep böyle. Sevgili olsun, arkadaş olsun fark etmiyor. Hepimiz gidiyoruz bir yerlere. O an "gerekli" olduğu için varız, sonra başkalarının gerekleri oluyoruz. Başkalarının ihtiyaçları, başkalarının bir şeyleri işte...
Ben hep farklı olsun istedim. Herkesin inandığının dışında bir şeylere inanmak istedim. Birinin hayatında kalıcı olabilirdim, o istedikçe. O birileri beni sahiplendikçe ben onlara daha fazlasını vermek istedim hep. Yeni insanlar yeni hayatlar tanıdıkça anlıyorsunuz bazı şeylerin değerini. Ben de hep beklerdim kim benim değerimi anlar bir gün diye. Boşverin o gün gelene kadar, ben yine birilerinin gerekliliği olmaya devam ederim. Boşverin, siz sevmeyin beni. Ben sizin yerinize de severim hem kendimi, hem sizleri...
Bunlar güçlendirirdi beni eskiden ama artık bir şey hissetmiyorum, hissedemiyorum. Sadece elimde var olanların, hep var olmasını diliyorum umutsuzca.
Yeniler, eskilerin aynası olsun.

14 Nisan 2012 Cumartesi

O!

Ben her şeyi onun için, onun
Yanında yaparken
O hepsine uzaktan bakardı bir yabancı gibi
Her sözümü dinliyor gibi
Beni kandırırken
İçinden geçen binlerce ses bastırırdı sesimi
O her günü yeni bir umutla
Bekler gibi görünür
Yarına inanmaz, beni avuturdu
Onun her anı heyecan dolu
Beni üzdüğü zamanlarda bile
Yokluğunu hissetmek
Beni korkuturdu

TEOMAN

3 Nisan 2012 Salı


"Aynaya baktığımda kimsenin tahmin edemeyeceği, kendimi görmek istediğim güzellikte görmek istiyorum artık. İçim bu kadar karanlıkken, dışımı aydınlatmak istiyorum. Çok ama çok güzel olmak istiyorum. Belki de konuşanlara inat onları susturmak istiyorum, ilk defa imkansız dediğim bir şeyi başarmak istiyorum. Kendime güvenmek istiyorum..."

2 Nisan 2012 Pazartesi


"Hayal etmek her şeydir. O,gelecekte yaşanacakların ön gösterimidir." Albert Einstein.
şarkılara inat
sözlere
şiirlere
düşüncelere
insanlara
kalplere
gerçeklere
gözyaşlarına
acılara
sana
kendime
hayata İNAT...

hala varsak,
"biz" olabiliyorsak her durumda hala,
boşuna değil, biliyorum.

1 Nisan 2012 Pazar

Çelişki

Yağmuru izlemek diye bir şey var mesela, düşen her damlada içinden kopan bir şeyler, sessizce izlerken karanlık odanda şimşeğin çakmasıyla odanı aydınlatması diye bir şey var. Gözlerinden yaş akarken ondan gelen bir telefon gibi. Bir ışık, bir umut var.
Güneşli bir güne uyanmak var mesela. İçinde sıcacık huzuru hissetiğin anlar, sonra sevdiğinden gelen güzel mesajlar ile mutluluğun doruklarını yaşadığın anlar var.
Sonra güneşin ortasında bulutların kaplandığı anlar var mesela. Çok iyi gidiyor dediğin vakit karaların bağlandığı anlar. Gidip gelen çelişkili anlar...
Çelişkiler var hayatımızda. Doğruyla yanlışı ayırt edemediğimiz anlar var mesela. Kararsızlık, cevabına ulaşamadığımız binlerce soru karşısında aciz kalmak var.
Bir de öyle insanlar varki bazen olmasalar daha iyi dediğiniz ama hayatınızdan çıkaramayacağınız insanlar mesela.
Tıpkı bazı durumlarda güneşin ortasında bulutun gelmesini engelleyemediğimiz gibi, bazen ise yağmurun ortasında şimşek çakarken hayatımıza birden renk vermesini beklermişiz gibi.

Tam da bu noktada asıl
"çelişki"...

26 Mart 2012 Pazartesi

Bit-miş



bir gün bakacaksın gitmiş,



yakalamaya çalışırken düşeceksin



canın yanacak



sonra tam yakaladım derken



yorulmuşsun



bu kez bir bakacasın



bitmiş, bit-miş.

Görünmez Engeller

Biri için ya da bir şey için üzüldüğüm zaman hep güzel anıları hatırlamaya çalışırım. Beni üzen şeyin ya da kişinin elbet bir zamanlar bana kattığı güzellikler olmuştur. İşte bunu düşünürken insanın canı daha çok acıyor aslında. Çünkü o güzellikler varken nasıl olurda insan bu kadar üzülebilir diye düşünmeye başlıyorsun. Oluyor işte.. Her şey değişiyor. Ölüme giden ufak bir yol gibi sonunu bile bile nefes almaya devam ediyorsun ama nereye kadar ? Hani bazı şeyler o kadar zamansız ki. Yapamıyorsun kendine söz geçiremiyorsun. Sonra ağlıyorsun yine de geçmiyor. Ağlmakta bir işe yaramıyor artık.

Bir şarkı dinliyordum. "Görünmez engeller koymuştuk önümüze". Hepimizin hayatında o kadar çok görünmez engel varki. (Benim biraz daha fazla sanırım..)
Her şeye rağmen çok sevin. Ben öyle yapacağım, son nefesime kadar.

19 Mart 2012 Pazartesi

Niye böyle oluyor diye sormadan duramasam da kalıcı mutluluk diye bir haltın olmadığına o kadar eminimki. Hatta mutluluk denilen şeyin sadece bir olgu olduğunu düşünüyorum. Öyle ya soyut bir olgudan neden bu kadar şey bekliyoruz ki zaten. İşin tuhaf kısmı mutluluğun bu kadar az olmasının karşısında mutsuzluğun çok ve devamlı olması... Bir de unutulmuyor olması. Sanırım asıl adaletsizlik burada başlıyor. Ne zaman mutlu olmak istesek evet ben mutluyum desek anında hooop bir sorun çıkıyor geliyor oturuyor tepemize. Hep böyle oluyor değil mi? İşte mutsuzluğun cok orospu cocugu yanları var dedıgımde aslında mutluluğun da ondan aşağı kalır yanı olmadığını fark ettim. Hayat tuhaf en nihayetinde. En iyisi nötr olmak, üzülme de sevinme de zaten sonları hep aynı, boşuna zaman kaybına gerek yok.

3 Mart 2012 Cumartesi

İçin..

Elini avucumda hissettiğim an mutluyum ben
Bana dokunduğun
Beni güldürdüğün
Beni öptüğün
Bana sarıldığın
Güven verdiğin
Aşkım dediğin
Gözümü açar açmaz aklıma ilk gelen olduğun
Telefonuma her mesaj geldiğinde senden olma ihtimalini bildiğim
Günaydın mesajınla uyandığım
İyi geceler mesajınla mışıl mışıl uyuduğum
Bana baktığın
Benimle olduğun
Var olduğun
yanımda olduğun
İÇİN
Mutluyum ben.
Seni çok seviyorum!

29 Şubat 2012 Çarşamba

İçeriden bir sürü ses geliyor, sohbet koyu.
Ben odamdayım, an itibariyle yatıştayım...
Hep böyle olmuştur zaten, birileri ve ben olarak ayrılmışımdır insanlardan.
Neden?
Ben de bilmiyorum... Hoşuma gitmiyor.
Yalan söylüyorum, bazen gidiyor...

****

Hep söylerim an'ı yaşamalı diye. Bunu söyleyen ben, geleceği düşünüp dururken bulurum kendimi çoğu zaman. Sonra düşünür kendimi yer sonra da başkalarını yerim. Bir de herkesin yaptığı ve söylediği klasik laflar vardır. Sözlük adı "teselli" olan, aslında söylerken kendilerinin bile inanmadıkları bir takım sözcük grubu. Oysaki biz bu teselli sözcüklerinin arkasına saklanmayı ne çok seviyoruz. Karşımızdaki farkında mı aceba, "boşver yeaaaa, bu da gelir bu da geçer" dediğinde, onun yarasını milyonlarca kez deştiğini, ve en kötüsü bunu söyleyenin kendi acısından geberdiğini bilmek... Hayat hep böyle işte. Bir yandan sadece acırken, bir yandan kanar ve biz buna izin veririz.
ps: an'ı yaşamalı derken aslında kendimi teselli ediyorum ben sadece, hepsi bu...

28 Şubat 2012 Salı

Hola!

Bundan 2 ay önce blogumu hazin bir sonla kapamak zorunda kaldım. Aslında zorunda kalmadım ama öyle gerekti diyelim. Zaten toplasınız 5 takipçim falan vardı. Takipçi derdinde de değilim, içimi dökmeye ihtiyaç duyuyorum. Neden kağıt kalem kullanmıyorsun derseniz, onu da yapıyorum merak etmeyin. Ama burada daha bi farklı oluyor. Yeri geldiğinde gönderme yapıyorsunuz, okuduğundan emin olduğunuz mutlaka birileri oluyor. Ben severim öyle hayatımdaki insanlara gönderme yapmayı. İçim huzurla doluyor sanki o zaman, ne bileyim belki bir şeyleri anlarlar diye umutla bakıyorum geleceğe.(hayal gücüm yüksek biliyorum) Her neyse, yazdıklarımı okuyunca eğleneceğnizi falan düşünüyorsanız da büyük bir yanılgı içerisindesiniz diyebilirim, böyle düşünen varsa hemen sayfanın sağ üst köşesinden bloguma elveda diyebilir. Çünkü ben pollyanadan uzakta yaşayan bir insanım. Pessimist'in sözlük karşılığım. Bunalım takılır sorun yokken kendime sorun yaratırım. Haftada 3 posta zırlamassam rahat edemem. Böyle de psikopatım. Aşkımı çok derin yaşarım, arkadaşlarıma hayvan gibi bağlanırım. Sonuç yine bana hasret, yine bana hüsran.